Oyunun hikaye anlatımı, atmosferi ve karakter işlenişi ne kadar güçlüyse görev çeşitliliği ve tasarımları da bir o kadar zayıf. Evet oyun lineer bir yapıda ancak insan biraz farklı şeyler arıyor. Oyunun görev yapısı bulmaca ağırlıklı. Sonlara doğru ise bulmaca kısmı azalıyor ve savaş (combat) içeriği artıyor. Bulmacaların can sıkıcı yanı ise tek tip olmaları. Açılması gereken kapıların üzerindeki rünleri bize tanınan alan içerisinde perspektifi ve doğru bakış açılarını kullanarak bulmak. Tabi başlarda keyifli geliyor ama bir süre sonra her 20 dk’da bir bunu yapmaya başlayınca can sıkıcı bir hal alıyor. Biraz çeşitlilik olsun diye birkaç farklılık eklemeye çalışmış olsalar da bulmacanın temelinde hep aynı şeyle uğraştığımız için yapımcının katmaya çalıştığı çeşitlilik boşa gidiyor. İşin öteki tarafı olan aksiyon ve savaş kısmında ise Senua’nın kafasında yaratmış olduğunu düşündüğüm düşmanlar ile kapışıyoruz ki yaklaşık 5-6 çeşit düşman ve 3 tane bölüm sonu canavarı dediğimiz bosslardan var. Kendileri iyi hoş ama dövüş mekanikleri çok hantal ve hala pürüzleri olan hareketlerden oluşuyor.
Sıkıntı ise düşman sayılarının artması ile başlıyor. Zaten sıkıntılı bir dövüş sistemi üzerine çok sayıda düşman eklenince dövüş sekansları bitmek bilmiyor, can sıkıyor. Ayrıca odaklanma tarzı bir mekanik de var. Benim odaklanma olarak isimlendirdiğim bu olay ise düşmana birkaç darbe indirince doluyor ve aktive ettiğinizde düşmanları yavaşlatıyor, canınızı tazeliyor. Sıkıcılaşmaya ve sizi zorlamaya başlayan savaşlarda bir cankurtaran niteliğinde kendileri. Tabi sıkıntılı dövüşleri tamamıyla kurtarmaya yetmiyor. Anlayamadığım şey ise nasıl olmuş da bu dövüş sistemine rağmen inadına yapar gibi bitmek bilmeyen sayılarda düşmanlar göndermişler? Cidden bir noktadan sonra ardı arkası gelmeyen düşmanlar spawn olmaya başlıyor ve o kadar düşmanı bu mekaniklerle alt etmek insanı zorluyor. Zorlamaktan kastım ise soulsborne oyunlarındaki gibi bir zorlama değil yani hakikaten tuşlara abanıyorsunuz cidden fiziksel anlamda bir zorluk. Boss dövüşleri ise nispeten daha keyifli geçiyor. Bossları sıralayacak olursak: Muspelheim Hükümdarı Surtr, Kuzgun Valravn ve Hel kapısının koruyucusu Garmr. Oyunun ilk yarısında Hela işlemeli kapıyı açmak için Surtr ve Valravn’ı alt etmemiz gerekiyor. Kuzgun Valravn’ın tasarımı hoşuma gitse de Surtr sanki aceleye gelmiş gibi duruyor. Surtr daha ağır bir boss iken Valravn ise kapışırken daha hareketli olmanızı gerektiriyor. 3. Boss olan Garmr ise oyunun sonlarına doğru karşımıza çıksa da kendisi bir son boss değil. Garmr bir süre peşimizi bırakmıyor, karanlık bölgelerde Senua’nın peşinden geliyor ve bir meşale yakmazsak ya da aydınlığa çıkamazsak kendisiyle dövüşme şansı tanımadan sizi alt ediyor.

Puzzleları bu şekilde kaçarak çözdükten sonra Garmr ile yüzleşiyoruz. Kendisi tasarımı nedeniyle bana Bloodborne’daki Lanetli Ludwig’i hatırlatsa da ne yazık ki Garmr boss savaşı Ludwig kadar başarılı değil. Sıkıcılığın giderek arttığı 3. Boss savaşında ise olay artık zamanı yavaşlat ve vur döngüsüne girmişti. Umarım son boss böyle olmaz diye düşünüyordum çünkü biliyordum ki son olarak Hela ile yüzleşecektik. Ama bilin bakalım ne oldu. Hela ile yüzleşmek yerine Hela arka planda dururken yine onlarca normal düşmanla kapıştım ve oyun buna boss savaşı dedi. Hem de son boss savaşı! Bu cidden beni hayal kırıklığına uğrattı. Neyse ki oyun bu sözde boss savaşından sonra son sinematiği ile gönlümü almayı başardı. Ayrıca son sahnede Senua’nın sözleri devam oyunu için açık bir kapı bırakarak heyecanı üst seviyelerde tutmayı başardı.

Teknik ve tasarım açısından bakacak olursak oyunu konsol üzerinden deneyimledim ve fps düşüşü yaşadığım bir nokta olmadı. Grafikler ise gayet güzeldi. Etrafa yerleştirilmiş ögeler ve mekanlar atmosferi sağlamak açısından oldukça başarılıydı. Başlarda sağda solda kazıklara oturtulmuş cesetler çok etkileyici olsa da bir süre sonra çevre ögeleri kendini tekrarlamaya başlayınca etkisi azaldı ancak oyunda mekan değişimlerini gayet yerinde buldum. Yani belki ilk baştaki kasaba teması diğerlerine göre biraz daha uzun soluklu zaten ondan da tam sıkılmaya başladığınız an değişiyor. Özetle, teknik açıdan bir sıkıntısı ve eksisi olduğunu düşünmüyorum. Ek olarak da Senua’nın mimiklerinin çok iyi ve gerçekçi olduğunu belirteyim. Gerçekten ne hissettiğini ve düşündüğünü yalnızca mimiklerinden ve gözlerinden anlayabiliyorsunuz, çok iyi olmuş.
Sonuç olarak benim için umutsuzluk ve önyargılarla dolu bir şekilde başlayan bu serüven tatmin hissi ile sonlandı. Oyun son halinden çok daha iyi olabilirdi belki ama bence hedeflediği noktaya ulaşmış sonraki nesile çıkacak devam oyununda çok daha iyisini yapacak. Uzun zamandır oyunlarda aradığım hikaye anlatımı ve atmosfer Hellblade’de ustalıkla işlenmiş ve sunulmuş. Yoğun bir hikaye deneyimi isteyenler ve dediğim sıkıntılardan etkilenmeyecek olanlar bu oyunu kesinlikle denesin derim. Eşi olmayan bir yapım.

Artılar
*Muazzam hikaye anlatımı
*İyi grafikler
*Senua’nın mimikleri
*Güzel son
*Çok iyi atmosfer
*Mental hastalıklar olabilecek en iyi şekilde işlenmiş
*Yandan ilerleyen mitolojik hikaye
*Pikt Taşlarına getirilen yorum

Eksiler
-Görevler birbirinin aynısı
-Tekrara mahkum görev yapısı
-Dövüş mekanikleri
-Abartı düşman sayıları
-Boss savaşlarının yetersizliği ve benzer olmaları
-Son boss olmaması
PUAN: 8.5/10
Yazan: Monsariar